Borçlar Hukuku Özel Hükümler Pratik Çalışma | Hukuk Fakültesi | Hasan Kalyoncu Üniversitesi

HUKUK FAKÜLTESİ

Borçlar Hukuku Özel Hükümler Pratik Çalışma

Borçlar Hukuku Özel Hükümler Pratik Çalışma

T.C. Hasan Kalyoncu Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Borçlar Hukuku Özel Hükümler I Dersi
Çözümlü Pratik Çalışma
 
 
OLAY:
Eskişehir’de bir kitap cafe işletmecisi olan (K)’nin dükkanına giden (O), üç farklı kitap ismi söyleyerek bu kitapları kiralamak istediğini belirtmiştir. (K), (O)’nun talep ettiği kitaplardan ikisinin elinde bulunduğunu, üçüncü kitabı ise deposundan getirerek ertesi gün teslim edebileceğini söylemiştir. (O), dükkanda bulunan iki kitabı günlük 0,50 TL ücret karşılığında yedi günlüğüne kiralamış, ertesi gün gelecek kitabı da aynı bedel karşılığında altı günlüğüne kiralamak hususunda (K) ile anlaşmıştır.
 
SORU 1)
(K) ile (O) arasında sözleşme kurulmuş mudur? Kira sözleşmesinin unsurları ve özeliklerine de değinerek açıklayınız.
 
CEVAP:
Kira Sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen cinsten “sözleşme”dir. Diğer sözleşmelerin kurulmasındaki kurallara tabidir. Kira sözleşmesinin geçerli surette kurulması için kiralanan, kira bedeli ve anlaşma koşullarının yerine gelmesi gerekir. Bunlar bakımından bir sorun yoktur. Ancak olay bakımından öne çıkan husus kira sözleşmesinin rızasi sözleşme olmasıdır. Buna göre, kira sözleşmesinin geçerli surette kurulabilmesi için kiralanın teslimi gerekmez, sadece tarafların kira hususunda anlaşmaları yeterlidir. Durum böyle olunca, kiralanan üç adet kitaptan ikisinin sözleşme ile derhal elde edilmesi, diğerinin ertesi gün elde edilecek olması kurulma açısından fark yaratmayacaktır. Her üç kitap bakımından kira sözleşmesi kurulmuş olur.     Rızaı sözleşmenin zıddı real sözleşmedir. Real sözleşmede, sözleşmenin kurulması için anlaşma yetmez, ayrıca sözleşme konusu edimin (şeyin) karşı tarafa derhal kazandırılması gerekir (elden bağışlamada olduğu gibi). Bu yönüyle kira sözleşmesi real akit değildir, yani kiralanın derhal teslimi sözleşmenin kurulması ve geçerliliği için aranmış değildir.
 
OLAY (devam):
(O) çıktıktan sonra dükkana gelen dükkan sahibi (M), (K)’ye “Üç aydır biriken kira borcun olan toplam 1200 TL’yi 1 hafta içerisinde öde, aksi takdirde yasal haklarımı kullanacağım.” demiştir.
 
SORU 2)
            Dükkan sahibi (M)’nin, kiracı (K)’ye yönelterek söylediklerinin hukuki niteliğini tartışınız. (M)’nin böyle bir hakkı var mıdır? Gerekçesiyle açıklayınız.
 
CEVAP:
            TBK. kiracının ve kiraya verenin borçlarını ayrı ayrı düzenlemiştir. Buna göre kiraya verenin ilk borcu, kiralananın teslimidir (TBK. m. 301). Kiracının ilk borcu ise kira bedelini ödemektir (TBK. m. 313). Kira sözleşmesinden doğan borçlar bakımından ifa sırasına göre öncelikle kiraya verenin teslim borcu doğar ve kiracının kullanımından sonra kira alacağı doğar. Kira alacağı, sürenin sonunda derhal muaccel olur. TBK. m. 315’e göre kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira bedelini ve yan giderleri ödeme borcunu ifa etmezse temerrüde düşürülebilir. Aynı madde hükmüne göre kiracıya, borçlarını ifa etmesi için bir süre verilir ve eğer kiracı bu süre içerisinde de borcunu ifa etmezse sözleşmenin feshedileceği bildirilir. Ancak TBK. m. 315 anlamında bir ihtarname düzenlenmek isteniyorsa öncelikle bu ihtarnamenin yazılı olması şartı aranır. Ayrıca kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiraları için en az otuz gün, diğer kira sözleşmeleri için en az on gündür.
            Somut olayda kiracı (K), kira bedelini ödemek bakımından temerrüde düşmüştür. Bu sebeple malîk (M)’nin, TBK. m. 315’in getirdiği koşullara uyarak kira sözleşmesini feshetme yetkisi vardır. Ancak (M), bu fesh-i ihbarı (fesih bildirimi) sözlü olarak yaptığı gibi ayrıca çatılı işyeri ve konut kiralarında geçerli olan en az otuz günlük süreye de riayet etmemiştir. O halde somut olaydaki diyalog, hukukî anlamda bir fesh-i ihbar olarak görülemez.
            Son olarak belirtmek gerekir ki bu ihbar süre koşuluna uyularak ve yazılı olarak dahi yapılmış olsa idi TBK. m. 315 kapsamında değerlendirilemeyecekti. Çünkü (M)’nin “yasal haklarımı kullanacağım” ifadesi açık bir fesih tehdidi niteliğinde değildir. Zira, örneğin, kira alacaklarının tahsili için bir eda davası açmak ya da bir icra takibi başlatmak da (M)’nin yasal hakları arasındadır. Fesih bildiriminde ise sözleşmenin feshedileceğinin açıkça gösterilmesi gerekir. Vurgulanması gereken bir başka husus ise fesih ihbarında borç miktarının gösterilmesi usulüdür. Fesih bildiriminde, kiracının borcu toplam olarak gösterilmez. Her bir kira dönemi ve bu döneme karşılık gelen borç ayrı ayrı gösterilir. Mesela, “Ocak 2015’e dair borç 400 TL, Şubat 2015’e ait borç 400 TL olmak üzere toplam 800 TL.” şeklinde gösterilir.
Sonuç olarak, M’nin beyanı bakımından,
–          Şekle aykırılık vardır, hükümsüzdür,
–          Süre, kanundaki süreden azdır, hükümsüzdür,
–          Fesih tehdidi açıkça
 
Sonuç olarak, M’nin beyanı bakımından,
            -Şekle aykırılık vardır, hükümsüzdür,
            -Süre kanundaki süreden azdır, hükümsüzdür,
            -Fesih tehditi açıkça konmamıştır, hükümsüzdür,
            -İhtarda hangi ay ve ona isabet eden borcun miktarı ve niteliği açıkça ortaya konmamıştır, hükümsüzdür. Buna dayanılarak sözleşmenin bildirim yoluyla sona erdirilmesi mümkün değildir.
 
 
OLAY (devam):
 
 (K), dükkanda üç aydır kiracıdır ve kira sözleşmesi bir yıllığına kurulmuştur. (K), dükkanı fiilen kullanmaya başladıktan bir hafta sonra, depo olarak kullanmayı planladığı dükkanın bodrum katında pek çok fare olduğunu farketmiştir. Fareler, (K)’nin bodruma bıraktığı kitapların bir kısmını kemirerek (K)’yi 1000 TL zarara uğratmıştır. (K), kitaplarını farelerden koruyabilmek için başka bir depo kiralamış ve kitaplarını bu depoya taşımıştır. (K), dükkandaki fazla kitapları yeni tuttuğu depoya taşıdıktan sonra (M)’yi durumdan haberdar etmiş ve dükkanın ilaçlatılmasını, bodrum kattaki fare yuvalarının uygun bir inşaat harcı ile doldurulmasını talep etmiştir. Ancak (M), bu uyarıyı ve talebi dikkate almamış, bu işlemleri (K)’nin yapması gerektiğini, dükkanın bodrum katını farelerin basmasının kendi kusurundan kaynaklanmadığını ileri sürmüştür. Bunun üzerine (K), bir ilaçlama firması ve bir de usta ile anlaşarak bodrum katta gerekli ilaçlama ve tamirat işlerini toplam 4000 TL karşılığında yaptırmıştır. (K), bu alacaklarını kira bedelinden kestiğini ileri sürerek (M)’nin kira bedelinin ödenmesi talebini reddetmektedir.
 
 
 
SORU 3)
            Olaydaki hukuki sorunu tespit ediniz. Tespit ettiğiniz hukuki sorunun çözümü için izlenecek bir yol var mıdır, TBK. kapsamında ve gerekçeli olarak tartışınız. (K), (M)'ye karşı hangi talepleri ileri sürebilir, niçin? Açıklayınız.
CEVAP:
            Borçlar hukukunun genel prensibi gereği sözleşmeler, tam ve gereği gibi ifa edilmek üzere kurulur. Borcun gereği gibi ifa edilmemesinin bir türü ayıplı ifadır. Satım sözleşmesinde ayıp denilince akla nesnel ayıplar gelir ancak kira sözleşmesinde estetik ayıplar, manevi ayıplar gibi ayıplar da ayıplı ifa kapsamında değerlendirilir. Ayıp, kira konusunun sözleşmede belirtilen özelliklere uymaması veya bulunması gereken asgari özellikleri taşımaması anlamına gelir. Ayıp, teslim anında var olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilir.
Kiraya verenin ayıptan sorumluluğu (ayıba karşı tekeffül) TBK. m. 304-308 hükümleri ile düzenlenmiştir. TBK. m. 304’te ayıp konusunda ikili bir ayrım yapılmıştır. Buna göre kiralananın önemli ayıplarla teslimi halinde kiracı, kiralananı teslim almayarak borçlunun temerrüdüne veya kiralananı teslim alarak kiralananın sonradan ayıplı hale gelmesinden doğan hükümlere, seçimlik olarak, başvurabilir. Eğer kiralanan önemli olmayan ayıplarla teslim edilmiş ise kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıplardan dolayı kiraya verenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir. Burada önemli ayıp ve önemli olmayan ayıp kavramlarını da açıklamak gerekir. Önemli ayıp, kiralananın kullanımını tamamen veya ciddi seviyede ortadan kaldıran/engelleyen ayıplardır. Önemli olmayan ayıplar ise hafif derecede ve orta derecede ayıp olarak ikiye ayrılabilir. Hafif derecede ayıplar, basit bir uğraş ile ortadan kaldırılabilecek ayıplardır. Örneğin duvardaki mürekkep lekesi silinerek, pencere camındaki boya kalıntısı kazınarak giderilebilir ve bunlar hafif derecede ayıplardır. Orta derecede ayıplar ise, önemli ayıp sayılmamakla birlikte kullanım kalitesini düşüren, bu yüzden görmezden gelinemeyecek ayıplardır.
Eğer ayıp sonradan ortaya çıkarsa TBK. m. 305 vd. hükümleri uygulanır. Buna göre kiracı, bir takım seçimlik haklara sahiptir. Satım sözleşmesinden farklı olarak kira sözleşmesinde, kiracının bu haklardan yararlanabilmesi için öncelikle ayıbın verilen süre içerisinde giderilmesini istemesi gereklidir. Fakat bu durum, diğer seçimlik hakların doğumu için bir önşart değildir ancak kullanımı için önşarttır.. Eğer yapılan bildirime rağmen verilen süre içerisinde ayıp kiraya veren tarafından giderilemezse, kiracı, kira bedelinden indirim, şeyin ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi, sözleşmenin feshi haklarından birini seçebilir. Kiraya verenin ayıptan sorumluluğu kapsamında kiracıya tanınan bir başka hak ise TBK. m. 306 ile tanınmıştır. Anılan maddeye göre kiracı, kiraya verilene tanınan uygun sürede ayıp giderilmezse, ayıbı kiraya veren hesabına gidertebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir. Ancak hemen eklemek gerekir ki TBK. m. 306 ile kiracıya tanınan “ayıbı kiraya veren hesabına gidertme” hakkı hafif ve orta dereceli ayıplarda söz konusudur. Önemli ayıplar bakımından ise TBK. m. 113 devreye girer; buna göre kiracı, önemli ayıbın giderilmesini hakimden talep eder ya da ayıbı gidertmek için kendisine yetki verilmesini yine hakimden ister.
            TBK. m. 306/2‹ye göre ayıp, kiralananın öngörülen kullanıma elverişliliğini ortadan kaldıran ya da önemli ölçüde engelleyen bir ayıp olması halinde kiracı, kira sözleşmesini feshedebilir. Son olarak belirtmek ki kiracı, ayıptan ötürü uğradığı zararları her zaman ve bu haklarla bitişik olarak talep edebilir.
Somut olayda (M), (K)'ye bir dükkan kiralamıştır. Dükkanın kullanıma elverişliliğini değerlendirirken yalnızca dükkanın ticaret yapılan kısmı ile ele almamak gerekir. Bu bakımdan, depo olarak kullanılan bodrum katının farelerle dolu olması bir ayıptır. Ayıbın derecesi ise deponun, dükkan ile bağına göre değerlendirilir. Bir iş yerini kiralayan kişi, işyerinin deposunu da elverişli bir şekilde kullanma hakkına sahiptir. Ancak olayda bu kullanımı ciddi seviyede engelleyen bir hal mevcuttur. Ayrıca bu durum, (K)'nin maddi zararına da mal olmuştur.
Yapılan açıklamalar neticesinde söylenebilir ki; (M), TBK.'nun ilgili hükümlerine göre kiraya verenin ayıptan sorumluluğu kapsamında sorumludur. Söz konusu ayıp, teslim anında kiracı tarafından farkedilmediğine göre, sonradan ortaya çıkan bir ayıptır ve kiralananın kullanımını önemli ölçüde engellediği için önemli bir ayıptır. O halde kiracı (K), TBK. m. 305 ve TBK. m. 306 hükümlerine seçimlik olarak başvurabilir. Yani ayıbın giderilmesi için bir süre verir (TBK. m. 306/1), kira bedelinden indirim talep edebilir (TBK. m. 305/1), sözleşmeyi feshedebilir (TBK. m. 305/2 ve paralel olarak TBK. m. 306/2), ayıp giderilmezse ayıbı kendisi fakat kiraya veren hesabına gidertmek üzere hakimden yetki talep edebilir bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir (TBK. m. 306/1), ayıbın giderilmesini hakimden talep edebilir ve seçtiği hakkın yanında zararlarını da tazmin edebilir (TBK. m. 305/1). Açıklanan gerekçelerle, (M), dükkanın bodrumunda pek çok farenin bulunmasından, ayıba karşı tekeffül kapsamında sorumludur. Olayda (K)'nin, (M)'den ayıbın giderilmesini istemesi ve ayıp giderilmeyince ilaçlama ve onarım işlerini kendisinin yapması ve ödediği parayı kira bedelinden indirmesi yetkisi yoktur çünkü (K), bu yetkiye ancak hakim tarafından kurulacak bir hükümle sahip olur.
Somut olayda (K), bu hakkı gereği gibi kullanmamıştır.
– Şöyle ki; (K), (M)'den ayıbın giderilmesini isterken uygun bir mehil (süre, müddet) vermemiştir. Oysa TBK. m. 306/1 hükmü bu konuda açıktır.
– (K), ayıbı kendisi gidererirken TBK. m. 113 hükmüne aykırı olarak, hakimden ayıbın giderilmesi ya da gidertilmesi için kendisine yetki verilmesi talebinde bulunmamıştır.
Ayrıca (K); uğradığı zararların tazminini de (M)'den talep edebilecektir. Çünkü TBK. m. 308 hükmü gereği, kiraya veren (somut olayda (M)), kusuru olmadığını ispat etmediği müddetçe kiralananın ayıbından doğan zararları da kiracıya (somut olayda (K)) ödemekle yükümlüdür. Yani (M), (K)'nin zararlarını tazmin etmekten ancak kusursuzluğunu ispat ederek kaçınabilecektir.
OLAY (devam)
Dükkandan sinirli bir şekilde çıkan (M), arkadaşı (N) ile birlikte tapu müdürlüğüne giderek dükkanın (N)’ye satmış ve mülkiyetini (N) lehine tescil ettirmiştir.
Ertesi gün dükkana gelen (O), (K) ile üzerine anlaşmaya vardığı kitabın teslimini istemiştir ancak (K), dükkan sahibi (M) ile tartıştığını, bu sebeple kitabı getirmeyi unuttuğunu, ertesi gün kitabı teslim edebileceğini söylemiştir. (O), bu kitabı kiralamaktan vazgeçtiğini bildirerek dükkandan çıkmıştır.
İki gün sonra dükkana gelen (N), dükkanın artık kendisine ait olduğunu, dükkanı bir başkasına kiraya vermek istediğini ve (K)’nin dükkanı derhal boşaltmasını söylemiştir.
            Durumdan morali bozulan (K), avukatı (A)’nın yanına giderek yardım istemiştir.
SORU 4)
(K)'nin avukatı olsaydınız ona vereceğiniz tavsiye ne olurdu? Gerekçesi ile açıklayınız.
CEVAP:
TBK. m. 310 hükmü gereği, kira sözleşmesinin kurulmasından sonra  kiralanan herhangi bir sebeple el değiştirirse, yeni malik kira sözleşmesinin tarafı olur. Üstelik yeni malikin, kira sözleşmesinden haberi olmasına dahi lüzum yoktur. Kira sözleşmesinden kiraya veren üzerinde doğan tüm hak ve borçlar yeni malike geçer. O halde (K), taşınmazın mülkiyetinin (N)'ye geçirildiği tarihten itibaren kira bedelini (N)'ye ödeyerek kira sözleşmesini devam ettirecektir. (N) ise kiraya veren sıfatını haiz olacak ve yüklendiği borçları ifa edecektir.
 
SORU 5)
(O)'nun sözleşmeyi feshetmesini, borçlar hukuku çerçevesinde ve gerekçeli olarak tartışınız.
 
CEVAP:
Kira sözleşmesi, tam iki tarafa borç doğuran sözleşmelerdendir. Kiraya verenin ilk borcu ise, kira konusunu (kiralananı) kararlaştırılan tarihte ve sözleşmede amaçlanan kullanıma uygun bir vaziyette teslim etme ve sözleşme boyunca bulundurma borcudur. Teslim etme borcundan kasıt, zilyetliğin devir türlerinden teslimdir. Teslim borcu derhal muaccel olur, TBK. m. 301 denetimine tabii olmak üzere ve sözleşme ile teslim borcunun muacceliyet anı başka bir an olarak kararlaştırılabilir. Bu denetimde esas alınacak yorum, kiracı lehine yorumdur. Olayda teslim tarihi, sözleşme tarihinin ertesi günü olarak belirlenmiştir.
(K) ile (O) arasında yapılan sözleşmede teslim tarihi belirtilmiştir ve bu tarihte borcun ifa edilmemesi söz konusudur. O halde borçlu temerrüdüne ilişkin hükümlerin yürütülmesi gerekecektir. TBK. m. 117 vd.'da borçlunun temerrüdünü düzenlemiştir. TBK. m. 117 hükmü gereği, sözleşmeden doğan bir borcun muacceliyet tarihi taraflarca birlikte belirlenmiş ise bu tarihin geçmesiyle borçlu temerrüde düşer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçlu temerrüdünü düzenleyen TBK. m. 123 vd. hükümlere göre ise borçlunun temerrüde düşmesi kural olarak alacaklının ihtarname çekmesine bağlıdır. Ancak TBK. m. 124/3 ile getirilen düzenleme de «borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa» demek sureti ile sözleşme içeriğine göre süre verilmesi gerekliliğinin ortadan kalkabileceğini düzenlemiştir. TBK. m. 125, temerrüde düşen borçlu karşısında alacaklıya bazı seçimlik haklar tanımıştır. Buna göre alacaklı seçimlik olarak borcun ifasını ve gecikme  tazminatı talep edebilir, borcun ifasından vazgeçerek müspet zararlarının giderilmesini talep edebilir veya sözleşmeden dönebilir.
Olayda (O), sözleşmeden dönme hakkını kullanmıştır. Kural olarak sözleşmeden dönme, ani edimli sözleşmeler için sözleşmeyi sona erdiren ve tarafların ifa etmiş oldukları edimlerini karşılıklı iade etmelerini gerektiren bir sona erme halidir. Yine kural olarak sürekli borç doğuran sözleşmelerde, sözleşmenin feshinden bahsedilir. Ancak somut olayda taraflar, kira sözleşmesinin hemen başındadır ve ifa edilmiş olan hiçbir edim mevzubahis değildir. Bu sebeple, kira sözleşmelerinde sözleşmenin başında, sözleşmeden dönme ifadesi doktrinde kabul edilmektedir.
OLAY (Devam)
            Biraz sonra dükkana gelen (Y), (K)’nin raflarından seçtiği bir kitabı kiralamak istemiş ve 10 günlük kira bedelini peşin ödeyerek kitapla beraber dükkandan çıkmıştır. Aradan yarım saat geçtikten sonra dükkana tekrar gelen (Y), kitabın sayfalarının eksik olduğunu ve kitabı bu şekliyle kullanamayacağını ileri sürerek kitabı kiralamaktan vazgeçtiğini ve ödediği ücreti geri almak istediğini belirtmiştir. (K), dolabından (Y)’nin elindeki kitabın bir başka baskısını çıkararak (Y)’ye uzatmış ve sözleşmeyi sona erdiremeyeceğini, (Y)'ye verdiği yeni kitabı alması gerektiğini söylemiştir.
 
 
 
 
            SORU 5)
            Olaydaki hukuki sorunu tespit ediniz. (K)'nin (Y)'ye verdiği cevabı tartışınız. (Y)'nin sözleşmeyi sona erdirme imkanı olup olmadığını gerekçeli olarak açıklayınız.
            CEVAP:
            Olaydaki hukuki sorun, kiraya verenin ayıptan sorumluluğuna ilişkindir. Kiraya verenin ayıptan sorumluluğu TBK. m. 304 vd. hükümlerinde düzenlenmektedir. Anılan maddelere göre kiracı, bir takım seçimlik haklara sahiptir.
            Kitabın sayfalarının eksik olması, kiralananın kullanıma elverişliliğini ortadan kaldırır nitelikte bir ayıptır ve bu haliyle önemli bir ayıp olarak değerlendirmek gerekir. TBK. m. 306/2 gereği, kiracının böyle bir ayıp karşısında sözleşmeyi feshetme hakkı bulunmakla birlikte TBK. 306/son maddesi «kiraya veren, kiracıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek, onun seçimlik haklarını kullanmasını engelleyebilir» hükmü ile kiraya verenin, kiracının seçimlik haklarını kullanmasının önüne geçmesine imkan tanımıştır.
            Somut olayda (K), (Y)'ye sözleşmeye konu kitabın ayıpsız bir benzerini derhal vermiştir. Eğer (Y)'nin, ayıptan ötürü bir zararı doğmuş ise (K) bu zararı da gidermelidir. Verilen olayda (Y)'nin başkaca bir zararına dikkat çekilmediğine göre, (K)'nin ileri sürmüş olduğu iddia TBK. m. 306/son fıkrasına ve dolayısıyla hukuka uygundur.